30 Ekim 2016 Pazar

Ne İzlemeli: Weekend

Bu filmi yaklaşık 4 sene önce izlemiştim ve o zaman dahi beni o kadar çok etkilemişti ki, ilk "Ne İzlemeli" yazımın konusunun bu olması gerektiğine karar verdim.

Yine bir incelemesini yapacağım Looking dizisinin yönetmeni tarafından yönetilmiş bir film. Tabi ki film diziden çok daha önce çekilmiş, ancak ikisinin arasındaki yönetmen farkını bilmememe rağmen iki yapıtı da çok sevmiştim. Yönetmenin adı Adrew Haigh, ve oldukça başarılı olduğunu söylemeliyim. Her iki yapıtta da sahneler oldukça net, renkleri çok iyi ayarlanmış ve her bir sahne fotoğraflayıp çerçeveye koyabileceğiniz kadar güzel.

Filmin başrollerini Tom Cullen (Russell) ve Chris New (Glen) paylaşıyor. Zaten film boyu da genellikle başka bir karakterle karşılaşmıyoruz. Film bir havuzda cankurtaran olarak çalışan Russell'ın, hetero arkadaşlarıyla geçirdiği bir gecenin ardından gay club'a gitmeye karar vermesi ve burada Glen'le tanışması üstüne kurulu.

Yalnızca bir gecelik bir şey olmasını beklerken Glen, Russell için çok özel biri haline geliyor. Konuşmaları, belirli konularda tartışmaları, sabah uyandıklarında veya birbirlerine veda ettiklerindeki bakışları veya söyleyemedikleri. Yalnızca iki gün süren kısa ilişkileri çok derin bir hal alıyor ve gerçekten kendinizde bir şeyler buluyorsunuz.

2016 yazının benim için özeti sıkça "şimdi olacağı varmış, ileride bir gün yeniden karşılaşacağımıza inanıyorum" cümlesi olduğu için bu film yeniden ve eskisinden olduğundan çok daha fazla anlam ifade ediyor benim için. Sizin de bütün o kareler arasında bir yerde kendinizi bulacağınızdan eminim.


6 Temmuz 2016 Çarşamba

Bu Blogu Yazmaya Nasıl Başladım?


Uzun zaman oldu.

Uzun zamandır kelebekleri hissetmiyorum.

Günün içinde akıp giden zamanın yetmediği bir çalışma temposu unutturdu bana nasıl hissettiğimi bunca zaman. Sorgulamadım. Çünkü sorgulamak istemedim nasıl hissettiğimi. Kendi comfort zone’umu terk etme korkumu ‘ben işkolik oldum sanırım, çok seviyorum şu yaptığım şeyi… oturup günlerce tasarımlar, paftalar, milimetrik hesaplar ve maketlerle uğraştığım yeni hayat biçimimden daha önce hiçbir zaman almadığım bir haz alıyorum’lar ile geçiştirmeye çalışıyorum.


Gerçek şu ki, eğer yeterince zekiyseniz bir gün kaçışınızın olmadığını fark ediyorsunuz varlığınızdan. O zaman ne kadar kötü biri olduğunuzu yeniden yüzünüze çarpıyor düşüncelerniz - çünkü kaçamazsınız onlardan.

Kaçmaya çalıştığım bütün o kötü insanlar ve o kötü insanlarla bağdaştırdığım bütün kötü anılardan ne kadar zevk aldığımı -hem zamanında hem de şimdi- hissettiriyor zaman bana. Çünkü bütün o alternatif grupların konserlerine giden, bir büstten farksız görüntülere sahip, hayat stili dışarıdan insanlara göre ‘mükemmel’ ve zevkleri ‘eşsiz’ bütün o arkadaşlarım, işte burası onları aslında övmediğimin anlaşılacağı kısım, bana yalnızca hayatımda yaşadığım en sıradan, en basit, en sıkıcı ve en… Tekdüze anıları yaşatan insanlar oldular.

Sizin için herşeyi yapabilecek bir erkek ile bir arada şehrin kalbinde "mükemmel" bir dairede yaşıyor olabilir ve "mükemmel" biçimlerindirilmiş hayatlara sahip insanlarla hayatınızın ne kadar "mükemmel" olduğunu tekrar ve tekrar kendinize hatırlatıyor olabilirsiniz.

İşin aslı, hiçbir şeyin yolunda gitmediği o eski kötü hayatı özlüyor insan. İnsan organik bir varlık olduğundan mıdır nedir, bu denli planlanmış hayatlar, uyulan zaman çizelgeleri, mükemmel düzenlenmiş ortamlar bir süre sonra kendi varoluşuyla çelişiyor. Evet, galiba sorunumu buldum!

Uzun bir süredir kendi kendimi yok eden bir sürecin içinde, tam olarak o ‘elektrik’ hissin peşindeyim.

Anıların peşinde koşuyor ve bu blogu yazmaya başlıyorum.