26 Eylül 2013 Perşembe

En Yakın Arkadasa Asık Olmak

Merhaba yazımla bu yazı arasında normalden çok daha uzun zaman geçtiğinin farkındayım, tamam. Uzun bir süre boyunca yazmak için gerçekten hiç zaman bulamadım, gecenin bir vakti de fırsat bu fırsat deyip bilgisayara geçtim ve aklımda kendimi ilk bunu yazmaya odakladığım yazımı yazmaya başladım. İşte şu anda da yazıyorum..

Herşeyden önce, en yakın arkadaşa aşık olmak bırakın bir gay'i bir straight için bile zor bir durum. Hele bir de bu en iyi arkadaş tam bir piç çıkar ve sizi önce umutlandırır sonra da gösterip vermezse durum çok acı verici olabiliyor. Neyse ben başlayayım yazıya, hatta yazı değil hikayeye, hikaye gibi yazıyorum yani anlayacağınız..



Lise benim için büyük bir dönüm noktası olmuştu. Lise 1'de kendimi hemen hemen kabul etme noktasına gelmiştim. Hatta yemekhane sırasında bir-iki kez gördüğüm biri için sınıfımı bile zorla değiştirmiştim, gerçi bu ayrı konu. Yeni geldiğim sınıfta bir sürü arkadaşım olmuştu, ama hiçbiri yakın değildi, hepsine de rol yapmak zorunda kalıyordum. Bunlardan birisi de Ahmet'ti. (İsmini değiştirdim, fakat bir milyonda bir bulunabilecek bir isim emin olun) Çok da yakın değildik aslında. Bana pek sırlarını falan anlattığı yoktu. Çok beraber de takılmazdık. Bu Ahmet'in bir de Mert diye bir arkadaşı vardı (Bu isim de sallama bu arada) Mert aynı zamanda benim de arkadaşlarımdandı. Ahmet, genellikle vaktini Mert ile geçirir, tenefüslerini onunla harcardı. Tabi o zamanlar ben Ahmet'ten hoşlanmadığım için bu beni pek ırgalamazdı.

Sonraları Mert sayesinde Ahmet sevgilisinden ayrıldı, sevgilisi başka bir şehre taşındı, hiçbir mesajına cevap vermedi ve sonuç olarak Mert ve Ahmet birbirleriyle hiç konuşmamaya başladılar. Bu olaylar benden habersiz yaşanmış, bitmiş, bense tatilde göt büyütüyorum; bir gün Ahmet beni aradı ve kırk yıllık arkadaşmışçasına neredeyse dört saat boyunca telefonda benimle konuştu. Ee, ama ben onunla ne ara bu kadar iyi arkadaş olmuştum ki? Hiç bir fikrim yoktu, fakat bu hoşuma gidiyordu.

Sadece mesajlaşsak bile, Ahmet'in bana yazdığı şeyler beni ona yavaş yavaş ve habersizce kendine bağladı. Artık okula gittiğimde onunla yağacaklarımı düşünüyordum. Dahası uyumadan önce onu öptügümü, elini tuttuğumu, birlikte bir geleceğimiz olduğunu hayal ediyordum. Gayet masum hayaller hani.. Fakat daha sonra kendi kendime "Ne diyorum lan ben, o benim en yakın arkadaşım!" deyip böyle şeyleri hayal etmemek için kendimi zorluyordum.

Neyse işte okul başladı, 10. sınıf olduk, artık buluşma vakti geldi. Ahmet'ten hoşlanmakla hoşlanmamak arasında kalan ben, artık iyice zorlanıyordum. Çünkü genellikle bana sarılıyor, sırada kesinlikle bir yerimiz (bacak olur, el olur, kol olur, omuz olur) temas ediyordu ve bu -çok basit şeyler olsa bile- kalp atışlarımın hızlanmasına yetiyordu. 9. sınıfta tipi o kadar da iyi olmayan Ahmet evrim geçirmişti sanki. Böyle çok tatlı bir şeye dönüşmüştü, al evde besle sev seviş falan.. Her neyse, öncelikle şunu demeliyim: En başta gerçekten ben bir şey yapmıyordum. Ahmet bana olması gerektiğinden fazla davranıyordu. Kendini bana cömertçe sunuyordu resmen.

Bir ay sonra, yaşanan her bir sayılı günden sonra, ben Ahmet'e aşık olduğumu anlamış ve kendime kabul ettirmiştim. Çok geçmeden Ahmet ikide bir bana gelip "Ya abi bana bi kız bul ya..." demeye başlamıştı. Ben de ona o zamanlar en yakın kız arkadaşlarımdan birini ayarlamıştım. Az ırıspı olmadığını sonradan öğrenmiştim tabi..

Neyse işte bu ikisi çıkmaya başladılar, fakat bu kızımız (ismi Ayşe olur, Selin olur, Merve olur siz seçin) Ahmet'le yanında ben olmadığım takdirde buluşmuyordu. Aslında baktığınızda "ya bak işte kız seni çok seviyor, sen olmadan sevgilisiyle bile buluşmuyor" falan demeyin sakın, ağzınıza terlikle vururum. Ne zaman onlarla buluşsam tüm dikkatlerini birbirlerine veriyorlar, ben de orda sap gibi kalıp öpüşmelerini izliyordum. Zaten sonra bu Merve denen ...... bana atar yaptı da konuşmaz olduk, bu sayede Ahmet de ondan ayrıldı.

Kısacası, Ahmet yeniden yalnızdı, benim canım Ahmet birisiyle öpüşürken veya tüm zamanını ona ayırırken daha fazla yanmıyordu, neredeyse çok mutluydum. Ve sonra bir gün geldi, o bir şey söyledi, ve neredeyse bir senemi bu söylediği sözün bende oluşturduğu umut üzerine harcadım. Bir gün okul çıkışı sadece ikimiz şehirde gidilebilecek en büyük alışveriş merkezine gittik oturduk McDonald's'ta bir şeyler yedik gezdik, tozduk, içtik, sıçtık, eğlendik... Hava kararmış, neredeyse gece olmuştu ve benim evime gidebilmek için geçen otobüse bimem gerekiyordu - yoksa sabaha kadar ya orada kalacaktım, ya da sorunlarım olan babamı aramam gerekecekti ki ben orada kalmayı tercih ederdim. Neyse, durağa gittik beraber, oturduk. Hava zifiri karanlık, etrafta başka işlerle uğraşıyormuş gibi görünen birkaç kişiden başka kimseler yok ve birden, hiç konuşmazken Ahmet ağzını araladı, tam olarak şunları söyledi:

"Ya aslında... Biliyor musun, aslında... Aslında ben seni birkaç kez öpmek istedim. (Burada attığı lafı endişeyle toplamaya çalışıyor) Yani, istiyordum, artık istemiyorum, ve sonra kendimden iğrendim!!"

Bu sırada ben de içimde tam olarak şunları yaşıyordum:


Dışımdansa böyle bir şeydi diye düşünüyorum:

Her neyse. Şimdi, sen, sen benim aşık olduğum en yakın arkadaşım, madem sen bunu yapmak istedin, daha önce neden yapmadın? Ben sana o kadar yakın davrandım, sen hiç mi anlamadın? Bir de durumu düzeltmeye çalışıyor ırıspı. O anda yapabileceklerim şöyleydi: Ya etraftaki insanların işleri ve havanın karanlığı yüzünden bizi görmeyeceklerini umarak ani bir şekilde onun dudaklarına yapışmak ve bir saniye sonra geri çekilip onun tepkisine göre devam etmek, ya da her hetero en yakın arkadaşın yapabileceği türden bir iğrenme, arkasından bir gülme, en arkasından da konuyu değiştirebilecek herhangi bir konu ortaya atmaktı.

Birincisini yapmayı istedim, gerçekten istedim. Hatta iki seçenekten ilkini yapabilmek için o kadar zorladım ki kendimi, beynimle ettiğim kavga süresinde çocuk bir-iki dakika boyunca endişeli endişeli, mal mal gözlerimin içine baktı. En sonunda dedim ki kendi kendime, çocuk kendisinden iğrendiğini söylüyor, eğer onu öpersem, eğer onu burada ve şimdi öpersem bir daha asla hiçbir şey eskisi gibi olmaz, benden de nefret eder, ve bu bana daha çok koyar. Sonuç olarak, ikinci seçenektekini harfiyen uyguladım. Birkaç dakika sonra da otobüs geldi zaten, ben de oturdum pencere kenarındaki koltuğa, açtım bir depresif şarkı ve yol boyu gözüm dola dola dışarıyı izledim.

Belki o gün Ahmet'i öpseydim her şey farklı olabilirdi. Ama ertesi gün hiçbir şey yaşanmamış gibi geldi ve ben de onu öpmemekle ne kadar yerinde bir karar verdiğimi anlamış oldum. Anlamıyordum, bazen bana çok yakın oluyordu, bazen de çok uzak. Bazen yüzüme bile bakmıyordu, bazen de..

Aman neyse, bu hikayenin devamını şu şekilde özetleyemek gerkirse, şehrin en kalabalık caddelerinin birinde yaklaşık 1-1,5 km el ele tutuşarak gezdik, birkaç kez beni yanağımdan öptü ve ben uçtum, ara bir umut verdi, bazen umutlarımı s.kip attı, en sonunda 6 ay çıkacağı bir sevgilisi oldu, ona benim hakkımdaki her şeyi anlattı, farkında olarak olmayarak çok acılar çektirdi. Aynı senenin birinci dönemi neredeyse bir süt olan Toby, ikinci dönemde sigara içen, her gün alkol alan, diğer kötü alışkanlıklara da başlamış, bokumsu ortamların her birine giren biri olup çıkmıştı.

Çok değişmiştim. Onun sayesinde hayatımdan zevk almasam da, her ne kadar her türlü kötü alışkanlığa başlamış olsam da artık hayatın her yönünü görmüş yaşamış, bir çok tehlike atlatmış ve nispeten olgunlaşmıştım. Yine de kendimi kabullenememiştim.

En yakın arkadaşa aşık olmak, aşkların en berbatı, en acı vereni, en sikimsoniği, en tehlikelisi, en platoniğidir. Aynı zamanda bu çekilen acı sizi değiştirir, olgunlaştırır. Tabi fazla olgunlaştırırsa da intihara kadar yolu vardır hehehe.

Şimdilik hepsi bu kadar. Gelecek yazımı kendimi nasıl kabullendiğim hakkında yazmayı düşünüyorum. Umarım hoşunuza gitmiştir.

Tobi.